Yamalı Bohça gibi markalaşma çalışmaları; boşa giden zaman, harcanan emek ve para, çalınan gelecek...
Modalaşan kelimeler, işin özünü kaybetmesine anlamsızlaşmasına değersizleşmesine neden oluyor, kendimizi kandırmamıza, olduk sanmamıza aynı yerde dönüp durmamamıza yol açıyor...
Aynen bugünlerde çok moda olan markalaşma ve dillerden düşmeyen , “marka şehir” çalışmalarında olduğu gibi....
Son zamanlarda tüm şehirler bir anda ya marka şehir oldu, yada marka şehir olmak için kendince adımlar attı. Eline bir slogan bir logo bir simge küçük bir proje alan şehrimizi markalaştırıyoruz dünya şehri/markası oluyoruz demeye başladı, “şehir markalaşması” da daha anlam bulmadan hak ettiği değeri görmeden daha başlayamadan bitmeye başladı...
Biraz güneş biraz deniz biraz tarih biraz sağlık biraz ekonomi biraz spor biraz eğitim biraz turizm biraz tarım, dondurma baklava börek biraz buğday arpa mısır biraz zeytin üzüm çekirdek biraz ağaç çiçek böcek bir ondan bir bundan biraz şurdan biraz burdan alalım derken; çok ciddi bir çalışma, stratejik planlama ve pazarlama uzmanlığı gerektiren şehrin tüm paydaşlarını içerisine dahil ederek uzun zorlu ve kararlı bir süreç isteyen “Şehir Markalaşması” her kesimin ve herkesin uzmanlık alanı oldu çıktı, şehirler de markalaşma hayalleri de arada kaybolup gitmeye, başlamadan bitmeye mahkum oldu.
Elimizdeki büyük potansiyeli, şehirlerimizde dünyanın hiç bir şehrinde olmayan bulunmayan, bitip tükenmeyecek dünya var oldukça yaşamaya devam edecek büyük gücü bir fark edebilsek,
ciddiye alsak, değer yaratsak korusak sürdürsek dünya şehirleri yaratsak...
Yarınlarımızı aydınlatsak...
Çok mu hayal kuruyorum, çok mu şey mi istiyorum?