Marka Olmak, Marka Şehirler Yaratmak

MARKA; kimlik, kişiliktir,  ruhtur. Marka bir ürünün şirketin veya kişinin dünü bugünü yarınıdır. Geleceğini inşa etmesidir. Paranın en soyut ve en somut halidir.
Marka güvendir. Vaattir. Tüm bunların toplamı, bütün bunların birleşimidir, DEĞERDİR.  
 
MARKA güven verir, vaat sunar… MARKA insanlara bir vaatte bulunur.  Ürüne veya hizmete duygu yükler. Bu duygu insanlar tarafından alınır, deneyimlenir, tüketici yolculuğunu oluşturur. Çıkılan bu yolculukla birlikte marka yolculuğu da başlar.  Mesela bir restoranta gidersiniz. Vale aracınızı alır, sizi kapıda karşılarlar, masanızı gösterir siparişinizi alırlar. Yemeğiniz gelir. Restorantın kendine  has bir dekorasyonu var, kendine has bir kokusu ve havası vardır.  yemeğiniz gelene kadar pek çok ‘’an’’ yaşarsınız.  Bu yaşanan  anlara ‘’deneyim’’ diyoruz ve bu deneyimler bize restoran hakkında  bilgi verir, algımızı şekillendirir. Türkiye’nin herhangi bir yerinde bu restoranta ait başka şubelere gittiğiniz zaman yaşayacağınız deneyimler buna benzer olacaktır. Marka bu deneyimlerin bütünü,  yapılan yolculuğun tamamı, zihinlerde oluşan algıdır.  
 
1-    Marka yolculuğu yada marka olmak tüketici deneyimlerine direk bağlıdır…Bu  iki taraflı bir yolculuktur. Marka ve tüketici yolculuğu. Marka yolculuğu;  tüketici yolculuğunu anlamakla başlar. Markanın ne vaat ettiği ve bu vaadin tüketici beklentileriyle örtüşmesiyle devam eder.    Kısacası, marka yolculuğu tüketici yolculuğunu anlamak,  vaatleri net olarak belirlemek ve bunu tüketiciye doğru şekilde iletmek doğru deneyimler yaşatmaktır.  Bu yolculuk uzun bir süreçtir.  Bu sürecin belli noktalarında vaadi iletmek, tüketicinin de  bu vaadi almasıyla devam eden uzun bir süreçtir.   
 
2-    Markalaşmada  neredeyiz?Biz markalaşmada dünyada oldukça gerilerdeyiz. Öncelikle marka tanımını iyi yapmamız ve iyi anlamamız gerekir. Çoğunluğumuz markayı  sadece görsel kimlik olarak tanımlıyoruz.   Logo, işaret, isim vb görsel kimlikleri toparlayıp bunlara marka diyoruz. Ancak marka bir bütündür. İçerisinde, sanat, sosyoloji, psikoloji, antropoloji barındırır. Temelinde insan ve insanın ihtiyaçları yatar.
 
 
 3-    Neden markalaşamıyoruz?
·      Marka vaattir. Ancak temelde baktığımız zaman net bir vaadimiz yok. Şirketlere soruyoruz? Bu işi neden yapıyorsunuz, amacınız ne? Aldığımız cevaplar hep aynı. Para kazanmak, pazardan daha çok pay almak. Peki tüketici olarak, bir şirketin para kazanması beni neden ilgilendirsin ki veya neden benim umurumda olsun. Sen benim hayatımda olmasan benim için ne değişir ki? Bana ne sağlıyorsun? Dünyaya nasıl bir katkın var? Bana ne vaat ediyorsun?  Maalesef bu soruların cevabı,  karşılık bulamıyor. Kısaca bir vaatte bulunamıyoruz, kendi hedeflerimizi öncelikli hale getirip tüketici hedefiymiş gibi tüketiciye sunuyoruz. Oysa tüketicinin beklentisi,  kendi ihtiyaçları, kendine ne sunulduğu. Maslow insanların temel ihtiyaçlarını; Kendini gerçekleştirme, Saygı, Aile ve Sevgi, Güvenlik ve Fizyolojik ihtiyaçlar olarak belirler.Tüketici benim bu ihtiyaçlarıma yada hangisine cevap veriyorsun diye sorar. Biz ürün almıyoruz duygu alıyoruz,  ürünün bize ne yaşattığını yada ne yaşatacağını satın alıyoruz.  
 
Marka yolculuğuna çıkarken merkeze tüketiciyi yani insanı alarak,  Ben kimim, ne iş yapıyorum, neden yapıyorum, amacım ne, tüketiciye yani insana, dünyaya ne katıyorum sorularının cevaplarını netleştirerek, marka hikayesi ile birlikte görsel tasarımları ile birleştirerek bir bütün oluşturmalıdır. Fakat maalesef biz bu bütünlüğü hala sağlayamıyoruz.  
 
4-    Üretimimiz var, satışımız var, teknolojimiz iyi. Dünyada pek çok ülkeye satış yapıyoruz ama markalaşamıyoruz. Bu kadar iyi üretip bu kadar iyi satarken neden markalaşamıyoruz?Çok iyi üretiyoruz, çok iyi satıyoruz ama marka olamıyoruz.  Marka değer yaratmaktır. Biz değer yaratamıyoruz. Biz ham maddeciyiz, fasoncuyuz. Ya ürettiğimizi ham madde olarak satıyoruz yada fason üretim yapıyoruz. Tabi ki yurt içi ve yurt dışında çok önemli satış yapan firmalarımız var. Kendi markalarıyla global şirketler olarak yaygın satış yapıyorlar. Fakat bu marka değil, yaygın satış yapan şirketler yapıyor bizi.  Mesela dünyanın en büyük markalarına biz üretim yapıyoruz. Logosunu geçtim, rengiyle, tarzıyla, çizgisiyle hangi marka olduğunu anladığımız pek çok firmanın ürününü üretiyoruz. Buda bize iyi üretim yaptığımızı, kalitemizden ödün vermediğimizi ve yeterli teknolojiye sahip olduğumuzu gösteriyor. Bu kadar kaliteli ürünleri üretiyoruz, gönderiyoruz. 100 birime ihraç ettiğimiz ürünü 1000 birime geri alıyoruz. Kaşıkla alıp kepçeyle veriyoruz. Fason üretiyoruz. Kendi markamızı kendi değerimizi yaratmıyoruz. Diğer taraftan, dünyada üretilen 1 milyon ton fındığın yüzde 70’ini biz üretiyoruz. 3.5 milyon insanımız fındıktan geçimini sağlıyor. İhracat yapıyoruz ve 2.1 milyar dolar kazanıyoruz. Bir firma bizden fındığı alıyor, 22 bin işçiyle işliyor, ürün haline getiriyor yani değer katıyor ve 11 milyar dolara satıyor. Aradaki farkı değer yaratmadan kapatabilmemiz mümkün değil. Fındık üretimimizi  5 katına da çıkarsak bu değeri yakalayamayız ve o firmanın yarattığı katma değeri yaratamayız. yani fason üretimle yada hammadde satarak bir yere varamaz, kaşıkla alıp kepçeyle vermeye devam ederiz. işin en ağır kısmını biz yaparız, ama kaymağını başkaları yer.
 
 
 5-    Ne yapmalıyız? Biz nerede hata yapıyoruz?
Önce markalaşmanın, değer yaratmanın önemine inanmalıyız.  Ben markayım demekle marka olunmuyor. Ben dünya markasıyım demekle de dünya markası olunmuyor. Öncelikle değişmeli ve dönüşmeliyiz. Biz yaptığımız işlere o kadar aşığız ki neredeyse kara sevdalıyız. Yaptığımız işe ve o işi doğru yaptığımıza o kadar çok inanıyoruz ki, değişim ve dönüşüm ihtiyaç duymuyoruz. Direnç gösteriyoruz. Kendimizi kandırıyoruz. Öncelikle kendimize dürüst olmakla, biz kimiz neredeyiz ne yapmak istiyoruz ile işe başlamalıyız. Her  yıl dünyanın en büyük 500 markası açıklanır. Buradan başlayalım. Dünyanın en büyük markaları arasında bir tane Türk markası yok. Ayrıca Türkiye’nin nen değerli markaları açıklanır. Türkiye’nin en değerli 100 markasının marka değeri 27.4 milyar dolar.  En değerli markası 2.7 milyar dolar. Bu rakamları dünyanın en değerli markaları ile kıyaslarsak, ilk sıradaki markanın tek başına değeri 188  milyar. Bizim toplam marka değerimiz, ilk 500 de 39. Sırada olan bir kahve zincirinin neredeyse marka değerine eşit.
Rakamlar bize her şeyi anlatıyor. Bizim için artık değişim ve dönüşüm şart.
 
 
 6-    Dünya markaları çıkaramıyoruz ama sayıları çok fazla olmasa da ülkemizde kuruluşları 100 yıla yaklaşan firmalar var. Bunlar arasında da dünya markalarımız yok maalesef… 
Biz ülke olarak biraz yaşa takmış durumdayız sanırım. İletişim kampanyalarında da çok fazla yaşa veya kurulduğumuz yıla vurgu yapıyoruz. 30 yıldır, 50 yıldır, yüzyıldır vb. Yaş ve sürdürülebilirlik tabi ki önemli. Ancak diğer taraftan baktığımızda, dünyanın en değerli 500 markasında ilk sıralarda yer alan markalar genç, dinamik ve teknolojik markalar. Bunlar arasında 20 yıl önce aramızda olmayan markalar var ve değeri bizim en değerli 100 markamızın marka değerini 5’e katlıyor. Yine aynı şeyi söyleyeceğim, yeni dünya düzeninde marka yaşı geri planda kaldı. 
 
 
 Önemli olan değişmek, geleceği yönetmek, çağa ayak uydurmak, bugünü yaşatırken geleceğe yolculuk yapmaktır. Bugünkü ihtiyaçları bilmek, gelecekteki ihtiyaçları da tahmin etmek ve yönlendirmektir.    
 
 10. Markaların olmazsa olmazı görünen yüzü. Görsel İletişim- Görsel Tasarımlar… Adı, logosu, reklamları vb.Markaya isim vermek ve Önemi…
Aslında Marka yolculuğu  isim verme aşamasında başlar. Markanın adı, özgün, akılda kalıcı, olumlu etki yaratıcı ve global olmalıdır. Marka adı şirket adı ile aynı olmamalıdır. Biz marka oluştururken, şirket ismiyle marka ismini birbirine karıştırıyoruz. Genelde şirket ismimiz ve marka ismimiz aynı oluyor. Oysaki o şirkette farklı markalar da üretebiliriz. Veya bir ürün grubumuzun adı şirket adı ile aynı oluyor. Başka markalar da o şirketin altında bulunabiliyor. Dolayısıyla tam bir karmaşa oluşuyor. Oysaki şirket adı farklı marka adı farklıdır. Marka adından bahsetmişken, isim konulurken, global bir isim konmasına dikkat etmek gerekiyor. koyduğumuz markalar, dünyaya uyumlu olmalıdır. En başta bunu yapmazsak ileride yurtdışı satışlarında farklı isimler farklı logolar kullanmak zorunda kalıyoruz. Mesela benim adım Hülya. Dünyanın neresine gidersem gideyim adım aynı. Tek imzam var, nerede olursam olayım onu kullanıyorum. Ten rengim, göz rengim yani karakteristik özelliklerim aynı. Değişmiyor. Afrika’ya giderken ten rengimi, Amerika’ya giderken saç rengimi değiştirmiyorum. Bu markalar için de aynıdır. Bütün karakteristik özellikler yani fiziksel özellikler aynıdır, değişmez, ancak bulunduğumuz bölgeye göre iletişim şeklimiz değişir.  
 
11. Logo ve görsel  tasarımların önemi… Görsel tasarımlar markanın temel taşlarından biridir.  logo ile başlar,  renklerle, yazı karakteri veya karakteristik bir özellik ile devam eder.  Müşteri yolculuğu görsel hafızayla başlar. Gördüğünüz bir işaret bir çizgi bir renk o markayı diğerlerinden ayırt etmenizi sağlar. Markanın görsel mesajıdır aslında. Ben buyum buradayım demektir. Bir çeşit imzadır.  Karakteristik belirgin özelliğidir. Aslında bir marka nasıl bir şirketin kimliği kişiliği ise logo ve/veya görsel tasarımlarda markanın kimliği kişiliğidir, imzasıdır. Tüketicinin zihninde oluşan algıdır. Bu nedenle bütünlük teşkil etmesi önemlidir. Marka adından bahsederken bahsettiğim bütün kurallar burada da geçerlidir.  
 
12. Marka Hikayesi Anlatmak…Marka hikayesi anlatmak, masal anlatmak gibidir. Masallarda nesillerden nesillere aktarılan mesajlar vardır. zaman zaman içerisinde kayboluruz.  Gönlümüze dokunur ve gerçek değerlerimizi kendimizi buluruz. İyi anlatılan bir marka hikayesi markanın, misyonunu, vizyonunu, değerlerini, mesajlarını iletir, kim olduğunu anlatır.  Bir taraftan markayı ve değerlerini anlatır, diğer taraftan insanlarla bağ kurmayı sağlar. Gerçeklerden, hayallerden, hedeflerden, duygulardan ve yorumlardan oluşur. Mesela bir reklam vardı, İzmir’in ve Türkiye’nin bilinen süt markalarına ait. Dere kenarında bir dede, süt fabrikası kuruluş hikayesini anlatıyordu. Pırıl pırıl bir yer, derede akan sütler. Etrafta kuşlar, çiçekler, güneş. Bir taraftan markayı anlatırken diğer taraftan insanlarla bağ kuruyor, bu markanıninsanlara çevreye doğaya ve dünyaya ne sağladığını anlatıyordu. Böyle bir hikayeden kim etkilenmez ki? Yada bugün, özellikle bizim yaş grubumuz. Etrafında toplandığımız soba, odun kokusu, yağmur, çay sesi, kestane. Dünün tecrübelerini bugüne taşıyarak, yarına yönelik hayalleri hedefleri ortaya koyan insan dokunan, bağ kuran bir hikayeden kim etkilenmez ki?  Dünya değişse de  hiç değişmemiş ve değişmeyecek, düşündüren, eğlendiren, bağ kuran değerler vardır. Bunlardan yararlanılarak anlatılan marka hikayeleri insanı etkiler,  direk bağ kurar. ·      Marka hikayeleri, merkeze insanı alarak, onunla bağ kurarak anlatılmalıdır. Pazarlamada çok kullanılan bir terim vardır, ‘’hedef kitle’’ aslında hedef kitle dediğimiz  ‘’insandır, insan hayatıdır’’ markaların hedefi de insanlara ve hayatlara dokunmak olmalıdır. Çünkü insanlar markaları, ihtiyaçlarını gidermek, isteklerini gerçekleştirmek, sorunlarını çözmek için alırlar.  ·      Başarılı marka hikayeleri, insanların yaşadıkları “sorunları” bulan ve bu sorunlara bir çözüm getiren, hayatı kolaylaştıran  hikayelerdir. Ancak çözümle birlikte dönüşüm de vardır. çözüm+dönüşüm ile birlikte, insanları etkilerler. ·      Markaların   bir kimliği kişiliği vardır. Duruşu vardır. İnsanların ortak değerleri ile örtüşen markaların kişiliğini tarif edilmesi, bu kişiliğin hikayede yansıtılması, tutarlı davranışlar sergilemesi herkes tarafından kabul görmesini sağlar. Kısaca Marka itibarının sağlanması ve buna uygun davranılması diyebiliriz….
·      Marka hikayelerinin kaynağı hayatlar olmalıdır. Marka kendi ile ilgili hikayeleri örtülü anlatırken,  insanlarla ilgili hikayeleri açıkça anlatarak etkili iletişim kurar.  İnsanlar genelde  markaların ne kadar büyük, güçlü, iyi ve güzel olduklarından çok  kendilerine hangi faydayı sağlayacağını bilmek  isterler.
·      Markanın bir amacı olmalıdır:  Marka hikayeleri de bir amacı yansıtmalıdır.  
 
13. Bir markayı tanıtmak için iletişim kampanyalarının- reklamın önemi…Nelere dikkat etmeliyiz?  
Marka hikayeleri ile başlayan, sürekliliği olan bir süreçtir iletişim kampanyaları. İnsan ile direk bağ kuran, markayı anlatan, zihinlerde kalmasını sağlayan araçtır. Somuta giden soyut bir kavramdır. Bu nedenle de işler iyi reklama gerek yok, işler kötü reklama gerek yok mantığı ile yaklaşılır çoğu zaman. Ve her zaman, teknolojiye üretime yatırım yapılır, bütçe ayrılır ama iletişime bütçe ayrılmaz yada çok az ayrılır veya  ilk iletişim kampanyalarının bütçesi kısılır. Oysaki reklam markayı tanıtma aracıdr. Doğru,  etkin,  ve kesintisiz bir  iletişim kampanyası yürütmek gerekir.  
İletişim  kampanyalarında genellikle göz ardı ettiğimiz Glokalleşme;  küresel bir ürün veya hizmetin yerel özellikler ve kültürel beklentilere adapte edilerek sunulmasıdır. Bir ürünü, hizmeti, markayı,  kanunu, kuralı, bilgiyi, insanı, hatta çiçeği ağacı, kediyi köpeği veya herhangi bir canlıyı olduğu gibi alıp başka bir yere kopyalayarak her yerde aynı şekilde etki göstermesi ve/veya yaşaması beklenemez. Her insanın, ailenin, mahallenin, köyün, ilçenin, ilin, ülkenin bölgenin, canlı türünün, coğrafyanın kendi iç dinamikleri, yapısı,  kültürü, değerleri vardır. Markaların bağ kuracağı insanların değerlerini, kültürel içgörülerini ve dinamiklerini dikkate alarak, insanlarla iç içe ve GLOKALLEŞEREK iletişim kurmaları, insanın temel ihtiyaçlarına hitap etmeleri, hikayelerini anlatmaları, eşsiz müşteri deneyimleri yaşatmaları,  global düşünerek yerel çözümler sunmaları, Marka Yönetiminde başarının temelidir.   
 
MARKA ŞEHİRLER  
 
1-    Marka şehir olmanın Önemi…Dünya  hızla değişiyor, küreselleşiyor bunun yanında da kentleşiyor. Kentlilik kavramı ön plana çıkıyor.  Kentlerde yaşamak daha zor daha stresli olsa da insanlar yaşam kalitesini arttırmak, daha iyi bir eğitim almak, daha iyi şartlarda çalışmak, sosyal aktivitelere katılmak, her şeye ulaşabilmek için kentlerde yaşamayı tercih ediyor. Bugün dünya nüfusunun yarısından fazlası kentlerde yaşıyor ve bu oran her geçen gün artıyor. Kent nüfusunun artması ile birlikte hem ülke içerisinde hem ülke dışında kentler arası rekabette aynı oranda artıyor. Rekabet edebilmenin, ekonomik büyüme ve kalkınmanın yolu da markalaşmadan, marka şehir olmaktan geçiyor.  Bu nedenle de daha çok dile getirilmeye başlandı.
 
 2-    Marka Şehir Olmak… Bazı şehirler vardır, gitmesek de görmesek de biliriz, tanırız. Bizi büyüler, çeker. Sohbetlerimize konu olur hayallerimizi süsler… Mesela aşkı Paris’te, modayı Milano’da, eğlenceyi Rio’da lüksü Dubai’de, dinimizi Mekke’de  yaşamayı,  Washingonda gücü, New York’da enerjiyi hissetmek isteriz. Ülkemizde çalışmak için İstanbul’u, yaşamak için İzmir’i tercih eder, hayaller kurarız. Bizi büyüleyen çeken bu şehirlerin kendilerine has dokusu, kokusu, imajı, kimliği kişiliği  ruhu vardır.  Markadır…   
 
 3-    Marka Şehir olmak avantıjlı şehir olmak demektir Marka değer katmaktır. Marka şehir olmak; Şehrin ve o şehrin sahip olduğu imkanları, tüm kaynakları, fiziksel ve duygusal yönden diğer şehirlerden ayıran özellikleri ile yansıtarak, artı değere dönüştürmek,  değer yaratmaktır. 
Oluşturulan güçlü ve olumlu şehir imajı ile; 
Øinsanların yaşamlarını devam ettirmek,
Øçalışmak,
Øyatırım yapmak,
Øeğitim almak ve
Øziyaret etmek isteyecekler için cazip  yaşam merkezlerine dönüştürmektir.   
Şehrin kalkınmasını sağlamak, şehirde yaşayanlara, yaşamak isteyenlere iyi hayatlar sunmak,  mutluluklarını arttırmaktır.   
Şehirlerin marka olması sürdürülebilir büyüme ve sürdürülebilir kalkınma sağlamaktadır.   Marka yaratmaya  yönelik yapılan çalışmalar şehrin ve şehirde yaşayan tüm insanların, şehrin hatta ülkenin  geleceğine yapılan büyük bir yatırımdır.   
Bugün dünyada marka olmuş şehirler insanları çeşitli amaçlarla kendilerine çekmekte ve bu sayede sürdürülebilir bir kalkınma sağlayabilmektedirler. Bu şehirler, yaşayanlarına gerek sosyal gerekse ekonomik anlamda yüksek standartlar sunabilmektedir. 
 
4-    Marka Şehir oluşturmak ürün markalaşması ile benzer süreçleri içerir... Şehir markası oluşturma süreci, ürünlerin ve hizmetlerin markalaştırılması ile benzer olsa da, karşılaştırıldığı zaman çok daha zor, daha karmaşık ve uzun bir süreçtir.    
Bir şehrin markalaşması,
 ØDoğal Kaynakları
ØDoğası
ØTurizm potansiyeli
ØAltyapısı
ØKurum ve kuruluşları
ØŞehirde yaşayan insanların özellikleri,
Øbakış açıları gibi somut ve soyut  özellikleri içinde bulunduran, farkındalık yaratma,  şehri cazip hale getirme ve olumlu algı oluşturma  sürecidir.  
ØBir  şehrin sahip olduğu kültürel, tarihsel, doğal ve toplumsal özellikleriyle bütünleştirerek ve diğer şehirlerden ayırt etmek amacıyla kendine özgü bir işaretle, sloganla  destekleyerek yaşama geçirdiği; Gelişim, kalkınma, tanıtım ve imaj prosejisidir.  
İyi bir  planlama ve pazarlama uzmanlığı gerektirir. 
Şehirde yaşayan herkesin bu sürece dahil olması, fikir ve gönül birliği yapması, ortak akıl ile hareket edilmesiyle uygulanabilecek ve başarı sağlanacak uzun soluklu bir projedir.   
 
 
5. Bir Şehrin Markalaşması Şehirde yaşayan tüm kesinlerin sürece dahil olması ile başarıya ulaşır…

 

Ø  Markaların  bir misyonu ve vizyonuvardır. Şehirlerinde insanlara sunacağı bir misyonu ve vizyonu olmalıdır. Misyonları ile insanlara ne sunduğu ne sunacağını anlatırken, Vizyon, geleceği tanımlamaktır. Hedeftir. Şehrin tüm paydaşlarını verimli olabilecek geleceğe- hedefe odaklamaktır.

Ø  Konumlandırma;  şehrin hedef kitlesinde yer alan kişilerin zihninde şehre ait özel bir yerin tespit edilmesi ve planlı  pazarlama iletişimi ile ilgili yere/pozisyona şehri yerleştirmektir.  (Ticaret şehri, Sağlık Şehri, Turizm Şehri vb)

Ø  ŞehirKimliği; şehrin yansıtılmak istenen yüzüdür. Şehrin nasıl algılanması isteniyorsa çalışmalar ona göre yapılmalıdır. (Coğrafi Özellikler , İklimsel Özellikler, Anıt Yapılar, Sosyo Kültürel Özellikler, Meydanlar vb)  

Ø  Şehirİmajı; Şehrin vaadini ve karakterini oluşturur.  Tek bir  mesaj ile tanımlanarak  diğer şehirler ile arasında farkındalık yaratacak  duygulara hitap edecek şekilde oluşturulmalıdır.  

Ø  SloganOluşturma; Slogan şehrin belirlenen konumuna, kimliğine, imajına    uygun olarak belirlenir. Kısa öz ve net olmalıdır.

Ø  Logo; Logo şehrin  markanın gözle görünen görsel kısmıdır. Şehrin kimliği kişiliği imzasıdır. Özgün, akılda kalıcı, uygulaması kolay, her zemine ve kullanım alanına uygun sade ve  şık olarak tanımlanmalıdır.

 

 



En önemli nokta,tüm bu çalışmaların şehrin tüm paydaşları tarafından kabul ve destek görmesidir. Milyonların yaşadığı bir şehrin kaderini veya milyonların kaderini belirlerken,  tavandan tabana yayılan, gönül ve fikir birliği yapılmalıdır.

 

6.    Bu konuda ülkemizde yapılan çalışmalar…

Bir şehrin markasını oluştururken,  potansiyelini, mirasını, tarihini ve doğal güzelliklerini göz önüne alırız. Sonra bunu farklı insanlar için anlam ifade edecek şekilde yansıtırız.  

Her şehrin bir karakteri, ülkede veya dünyada en iyi olan bir özelliği, en büyük olan bir şeyi vardır. Ancak bizim şehirlerimizde bizim ülkemizde,  gerçekten diğer ülkelerin çok azında bulunan veya bulunmayan bir özelliği var. Bu da ülkemizin mirası ve bu mirastan doğan potansiyeli.  Her tarafımız ayrı bir güzellik, her tarafımız ayrı bir kaynak, ayrı bir tarih ayrı bir hikaye. Büyük bir güç. Sahip olduğumuz bu güce  değer katarak sunmamız gücümüze güç katacaktır.

Türkiye yapılan çalışmalar var. Ancak tam anlamıyla başarılı olabilmiş değil. Pek çok nedeni var ama en büyük nedeni bir yere kadar gelip takılması. Süreçlerin tamamlanamaması,  sürdürülebilirliğinin olmaması.

Ayrıca sürece, şehirde yaşayan tüm paydaşların dahil edilmemesi, inandırılmaması, öneminin yeterince anlatılamaması  ve destek alınamaması…

Örneğin, süreç şehir otoriteleri tarafından başlatılıyor, kurumsal bir kuruluşa veriyor, standart süreç yürütülüyor, çıktılar alınıyor. Bu süreç marka şehirleri olan ülkelerde uygun olabilir ama bizim kendimize özgü dinamiklerimiz, kültürümüz var. Öncelikle inanmamız, neyi niçin yaptığımız bilmemiz gerek. Valilik, belediye, siyasi partiler, ticaret odaları, sanayiciler, yerel medya,  şehirde söz sahibi olanlar, ileri gelenler, sanatçılar, üniversiteler, gençler, çocuklar, yaşlılar, kadınlar, engelli vatandaşlar, yani şehrin tüm paydaşları sürece dahil edilmeli, süreç öncesi ve sonrası projenin amacına yönelik kapsamlı bir iletişim kampanyası düzenlenmelidir.

Şehrin insanına dokunmalı, tarihine geçmişine geleceğine ışık tutmalıdır.

Şehrin tüm paydaşlarından destek alınmalıdır. Görsel kimliklerin kabul edilmesi ve kullanılması sağlanmalıdır. Şehir, bölge, yurt içi ve yurt dışı iletişim kampanyalı kesintisiz devam etmelidir.

 

Hülya Çakıcı Hacıoğlu

Kalemim mutlu, kalemim umutlu, gözlerim buğulu, gözlerim ışıltılı, kalbim mutluluk dolu... İçimde vefaya, güzele, iyiliğe, dostluğa karşı ümitler...

Yeni Normal Dönemde Pazarlama, İletişim ve Sosyal Marka
hulyahacioglu@hulyahacioglu.com.tr



2024 © Hülya Çakıcı Hacıoğlu