-Alim kimdir?
-Bildiğini Bilen
-Ya arif kimdir?
-Bilmediğini bilen...
Adamın biri bir gün sele kapılan bir beyefendiyi kurtarmış. Nasıl kurtardığı soruldukça uzun uzadıya anlatmaya başlamış:
- Baktım boğulmak üzere… Hiç düşünmeden atladım azgın
dalgaların arasına… Kavradım belinden… Tuttum çıkardım…
Öykünün ünü dilden dile, ilden ile derken ülke sınırlarını aşmış. Bendini aşan öykü, öyle efsaneleşmiş öyle efsaneleşmiş ki kaynağına geri döndüğünde, bizim kurtarıcı kahraman olmuş. Öykü de ‘Bir insan selden nasıl kurtarılır’ konulu konferansa dönüşmüş. Bizim kurtarıcı, artık ücret karşılığı ders anlatır gibi konferanslar vermeye başlamış. Hiç beklenmeyen zamanda ve umulmadık biçimde gelen şandan, şöhretten hatırı sayılır paralar kazanmış. Rüyasında görse inanamayacağı mevkiler elde etmiş. Bir eli yağda bir eli baldaymış. Ağzından çıkan her söz keramet kabul edilir olmuş…
Herkesi bekleyen o son, bizim konferansçı beyefendiye dönüşen kahraman (!) için de gelmiş çatmış. Büyük bir cenaze töreni düzenlenmiş… Çelenkler, çiçekler, siyah gözlükler arasından akan gözyaşları, şık beyefendiler, hanımefendiler uğurlamış son yolculuğuna kahramanı (!)…
Kabirde sorgu için gelen melekler, “Sen dünyada ne iş yapardın, hangi meslek erbaplarının yanına gönderelim?” diye sual etmişler.
“Ben” demiş, “Dünyada konferans verirdim.”
Konferansçıların yanına gönderilivermiş.
Bizim konferansçı kahraman (!) her gün bir konuşmacıyı dinleyerek günlerini geçirmeye başlamış. Bir süre sonra sıra ona gelmiş. Hazırlığını yapmış, tam kürsüye çıkacakken, şık bir beyefendi
yaklaşıp, kulağına mırıldanmış:
- Duydum ki sen ‘selden adam nasıl kurtarılır’ konferansı verecekmişsin. Birincisi, burası ahiret, boğulan olmaz. İkincisi, hadi oldu diyelim; dikkat et, dinleyiciler arasında Hazreti Nuh da var!”
Saygı ve Sevgilerimle,