Öğretilmiş ister istemez edinilmiş bir çaresizlikte nefes almaya çalışırken, hangi yana baksak duvarlar çarpar yüzümüze; kimi zaman gelenek olur, görenek olur, töre olur, tabu olur, kadın olur erkek olur çocuk olur, ne yaşanırsa yaşansın ne yana çarparsa çarpsın, kan revan içinde kalsak da, konuşsak da sussak da ağlasak da vazgeçemez yine de ışık oluruz kör karanlıklara… Yetmez aşık oluruz, aşk oluruz, anne oluruz evlat oluruz, yar olur yaren oluruz, en çok da çocuk oluruz…
En güzel çocuklar oluruz, annemizin çantaları kırmızı pabuçları ile evcilik oynarken bitip tükenmeyen hayalleri olan… Kimi zaman aya uzanır ellerimiz, kimi zaman denize koşar ayaklarımız, güneşi yakalar saçlarımız, bulutlar arkadaşımız…
Yavaş yavaş öğreniriz, hayallerimizin bile sınırları olduğunu… Öğreniriz içimizi yaksa da, cam parçacıkları gibi yüreğimize saplansa da, kendimizi kandırdığımızı tekrar tekrar öğreniriz özgürlüğümüzün bizim için örülen duvarların içine hapsedildiğini … Umutlarımızın kelebekler kadar kısa, on beşinde gelin, on yedisinde anne, on sekizinde karanlık kuyular üzerinde ağlayan mezar taşı olduğunu öğreniriz… Öğreniriz kaderimiz deyip geçmeyi, kendimizi görmezden gelmeyi, mutluluklarımızı ertelemeyi öğreniriz… Fedakarlığımızın ardı arkası kesilmez, sınırsız sevgi sunar mış-miş gibi yapar hep sevilmeyi beklerken öğreniriz…
Sonra sorarız kendimize, bir kez daha bir kez daha sorarız;
Güneş ne zaman tutuldu, yıldızlar neden ışık saçmaz oldu, nereye kayboldu bulutlarımız, ya umutlarımız neredeler şimdi? Yakamozlar ne zaman küstü bize, ne zaman yitirdik inancımızı? Hangi ara öğrendik kadın olmayı kendimizden bu kadar vazgeçip başkaları için yaşamayı… Zaman ince bir kum tanesi gibi akıp giderken avuçlarımızdan ne zaman bıraktık kırlarda koşmayı, yağmurlarda gülmeyi…
Oysa martılara sevdamızı anlatırken haykırabilmeliydik neşemizi de üzüntümüzü de… Gülebilmeliydik doyasıya salıncaklarda… Babasının prensesi, annesinin gül kokulusu, sevgilisinin kıymetlisi, hayata hayat vereni, anlamı olmalıydık…
Gözlerimizin pırıltısında mutluluğu, yüreğimizde sevdayı, aşkı vefayı, şefkati bulmalıydınız… Güller açmalıydı gül yüzümüzde, ceylan olmalıydık ahu gözlerimizde, naz çiçeği yaz baharı, candan öte can olmalıydık…
Cennettik, cennetin anahtarıydık, peygamber doğuran anaydık… Bırakın yaşayalım yaşatalım dünyayı güzelleştirelim sevgi ile aşk ile nur ile donatalım… Işık olalım aydınlatalım, cennetin kapılarını açalım bırakın yaşayalım yaşatalım…