Dünyanın esası mayası
İnsanlığın temeli özü
Kuru kurak kıraç
Gönüllere su götüren ırmaktır sevgi
Bir zamanlar diye başlayan eski zaman hikâyeleri vardır, fakat benim size anlatacağım eskimeyen bir hikâyedir.
Uçsuz bucaksız kum çöllerinin ortasında başlar öykü; yemyeşil pırıl pırıl yaprakları ile dibine gölge ve serinlik veren bir ağaç varmış. Çölün acımasız kavurucu sıcağı kumları taşları toprakları kızdırır, ağacın yapraklarını kurutamazmış… Kızgın güneş ne yaparsa yapsın bu ağacın yaprakları hep yeşil hep parlakmış… Güneşin çölün kavurucu sıcağından kaçan tüm hayvanlar, canlılar bu ağacın gölgesinde dinlenir, esen rüzgarın tüylerini okşayışına kendilerini kaptırıp tatlı tatlı şekerleme yaparlarmış… Ağacın sık ve canlı yaprakları, güçlü dalları arasında yuva kuran kuşlar kaygısızca yaşar, daldan dala seker, şarkılar söyler, cıvıl cıvıl neşe içinde, mutluluk içinde günlerini geçirirlermiş…
Kızgın çölün kavurucu sıcağında, bu ağacın bu şekilde olmasını merak ettiniz sanırım… Söyleyeyim bu ağaç sevgi ve mutlulukla beslenmesiymiş… Sevgi ve mutluluktan alırmış yaşam kaynağını… Ve bu kaynaktan beslendiği içinmiş yapraklarını göz alıcı iriliği ve yeşilliği, gölgesinin eşsiz serinliği, ona sevgi ağacı derlermiş… Gölgesinde serinleyen, dinlenen canlılar, dallarında uçuşan kuşlar, ağacı sevindirirmiş, bu uçsuz bucaksız çölde işe yaradığını sevgi taşıdığını düşündükçe daha çok sevgi ve mutluluk yüklenirmiş. Rüzgar bile çölde kızgınlıkla kumları oradan oraya savururken, ağacın yanına gelince yumuşak ve sevgiyle esermiş… Yaprakları ve gölgesi büyüdükçe altında yaşayan canlıların çeşitliliği de artarmış. Kedi ile fare kucak kucağa, köpekler kedilerin tüylerini yalarmış.
Sevgi ağacındaki mutluluk günlerinin birinde uzaktan gelen bir tilki görmüşler, tilkiye el etmişler hemen gel gölgeye sığın diye, zavallı tilkinin tüm gücünü emmiş güneş, halsizmiş. Hemen üç çöl faresi koşuşturmuş tilkiciği çekiştire çekiştire getirmişler sevgi ağacının altına. Hep birden sevinç çığlıkları atıyorlarmış yaşasın tilkicik kurtuldu diye! Sevgi ağacının onu iyileştireceğine inanıyorlarmış. Sevgi ağacı yapraklarını daha da büyütmüş kımıl kımıl kalp şeklinde tilkinin üzerine uzatmış. Kuşlar pıtır pıtır kalp atışları ile cıvıl cıvıl tilkinin etrafında dönüyorlarmış… Bu mutluluk ve sevgi çemberinin içinde usul usul kendine gelmiş tilkicik. Kana kana içmiş sevgiyi, ciğerlerine çekmiş mutluluğu,
Tilki ama bu durur mu? Hayvanlar arasında dolaşmaya, birinden aldığını diğerine bin katarak anlatmaya başlamış. Planlar kurmuş aklı sıra. Nifak sokmuş aralarına… Mutluluk ve sevgiyle yaşayan hayvanlar birbirlerine diş göstermeye, hırlamaya başlamışlar. Onların birbirine olan bu düşmanca tavrı, tilkiyi içten içe çok mutlu etmiş, sinsi sinsi gülmüş, yaşasın aralarındaki dostluğu yıktım diye… sevinmiş.
Hayvanlar birbirlerine düşünce aralarındaki birlik, beraberlik, dayanışma, dostluk kalmayınca, eski güçlerinden de eser kalmayacak ve tilkide tek tek onları tuzağa düşürüp yiyecekmiş… Düşünememiş sevgi ağacına zarar verdiğini. Dostluk, güven, birlik, beraberlik kalmayınca sevgi ağacı da beslenemez olmuş. Önce yaprakları küçülmüş, dallar güçsüzleşmiş, sevgi ve birlik yerini kuşku ve güvensizliğe bırakmış. Gölgesi eskisi gibi değilmiş artık… Hayvanlar hayatlarından olmuşlar. Zorlu şartlardan, kum fırtınalarından korunmak için başka sığınacak yerler arar olmuşlar.
Bu yıkımı gören üç küçük fare bir plan yapmış… Sinsi sinsi uyuyan tilkiye sürükleyerek güneşin altına taşımışlar. Güneş durur mu hiç hemen kavurmuş tilkiyi… Tilki gidince tüm hayvanlar sarılmışlar birbirlerine, ağlamış ağlamışlar, gözyaşları yıkamış tüm umutsuzlukları, kirleri, günahları, özür dilemişler sevgi ağacından ve birbirlerinden. Sevgi ağacı yeniden filizlenmiş, biricik ağaçlarını korumak için görünmez yapmak istemişler, kuşlar tohumlarını taşımışlar her yere, gittikleri uçtukları yere… Sevgi ağaçları büyümüş büyümüş birbirlerine sarılmışlar ve yeryüzünü kaplamışlar…
Sevgi ağaçlarımız hep gür, Birlik ve beraberliğimiz daim olsun...
Mutlu yıllar…