Bir güvercin havalanıyor Mısır semalarında Nil serinliğinde; bir tozak düşürüyor çığlık çığlığa;
Heyhat! Züleyha umutsuzluğu süzülen göz bulutlarımdan geçiyor usul usul
Yusuf yalnızlığı dolaşıyor Araf çıkmazında,
Gül yaprakları seriyor, gül kokuları yoluyorum teker teker…
Umudun umutsuzluğa döndüğü Kafdağı’nın ardındaki Zümrüdü Anka kuşunun kanatlarındaki buruk ürkek mahzun duygular çırpınıyor öbek öbek…
Kelebekler kanat çırpıyor bitimsiz nümayiş içinde, oysa çok kısa…
Vav soluklanması gibi bir arzu doluyor kalbimin taaa tepesinde Everest, Ilgaz yüksekliğinde…
Bir kanat çırpımı bir esre kadardı arzular…
Kısacık ahir zaman ömürlüydü…
Oysa Bakara Suresi itikadıyla dolaşmakta duygular bahtiyar ve bedbaht arası gel gitler…
Bir med cezir sosyal iktisadi ahlaki duruşlar beyhude…
Hindistan’da Adem, Cidde’de Havva pişmanlıkları, Nasuhi tövbeler yüzyıl sürecek…
Rabbi selam gönderecek affı mağfiret edecek, affa uğradı cennetten atılan, ilk insan insanlığın atası duyguları içinde yerden kesilmiş bulutlar üzerinde beyhude dolaşan düşünceler taşıyan kalp; anlatamıyorum, dilim dönmüyor lal oldu yıllar… Uzun uzun yıllar… Ömürlere yaslanan dayanan yıllar…
Elim Lam Mim dönüyor yine tüm düşünceler ne çok anlam ifade ediyorsunuz,
Araf çıkmazında Yusuf yalnızlığında Ey kutsi hitaplar… Ey kudreti kadri Yüce Yaratıcı…
Bir kuyu ki dipsiz Yusuf çırpınışlarında ahu vah eden geride kalan kırık kalpli Yakup Baba duası arayışında… Züleyha yanılgısı mıydı yoksa ay güneş tutulması mıydı? Kalp çarpıntısı mıydı silik soluk gülüşler… Mateme uyan martılar neden dönüp duruyorsunuz başımızın üstünde… Yusuf kuyudan, Yusuf zindandan çıkmadı mı? Yusuf Mısır’ın sultanı olmadı mı? Yakup Babanın gözleri açılmadı mı? Neden bunca çaba, bunca hercü mer …
Bir Beslemelik saltanatı olan şeytan neden bunca’ yanı başında… Git bırak Besmeleler
çekiliyor… Ardından Fatihalar Ayet El Kürsüler okunuyor. Bir Kevser Suresi
kadar süren tatlı hayaller ve umutlar ah umutlar terü taze misiniz hala… Milat öncesinden beri…
Heyhat zulümler, zalimler, ölümler, katliamlar kol geziyor Nemrut ölmedi mi? İbrahim putları kırmadı mı? Ateşler İbrahim’e içerisinde nazlı nazlı pınarlar süzülen nazenin çiçek bahçesi olmadı mı? Neden bunca kahır elem keder? Neden?
Bir sevda ki Mısır’ı sarsan bir sevda masalı gönülden taşan çağlar aşan…
Bir sevda ki karşılığı olmayan, bir inanç bir haya bir edep ki duyulmamış…
Ey Şemsi, Ey Mevlana bir aşk uğruna ilahi aşk uğruna terekeden…
Kuş misali yerinde yeller esen Tebrizli Şems, Mevlana senin gönül aynanda bilgeliği mi görmüştü, sultanlığa mı vurulmuştu? Bilgeliğini, engin hoşgörüsünü bitmez tükenmez sevgi dolu yüreğini görmüş aşık olmuştu. Neyse aradığı onu bulmuştu. Zamanın gözlerinde yıldız yıldız haleli ay evinde, gittin ansızın. Yer gök ağladı, Çobanyıldızı fısıldadı usul usul o şurada dedi sol yanını işaret ederek… Ormangülü ağaçları, ateş ağaçları, morsalkım ağaçları, gökkuşağı okaliptüsleri katıldılar mateme rengarenk gözyaşlarıyla boncuk boncuk… Melek meşesi ağacı hıçkırdı bir yudum o nerede?
O şimdi kim bilir kiminle? Koton ağacı salladı dallarını hak verircesine arkadaşlarına…
“Kehkeşanlara kaçarak mı özleteceksin” kendini diyordu Ulu Bilge güller sen diye açmıyorsa neyleyeyim gülleri, yeller sen diye esmiyorsa neyleyeyim yelleri, git yokluğunda buldum seni gelme istemem artık…
Beden bakımından uzağız ama
Cansız bedensiz ikimiz de bir nuruz
İster onu gör ister beni
Ey arayan kişi! Ben oyum o da ben…
Ne muhteşem duygu bir bedende nur olabilmek, bir bedende tek ruh olabilmek benden biz olabilmek… Olabildiler mi? Biz olabildiniz mi? Olabildik mi biz?
Yalanına hırkasını veren, sadakate ana duasına resul hırkası alan ulu faniler…
Yanacaksa yansın, kanacaksa kansın aşkın narına koruna… Ne önemi var…
Beklenmedik bir anda çalacak gizemli misafir kapımızı. Her son erkendi denecek. Daha gün görmemişti. Çocuklarını, evini bağını bahçesini, özenle biriktirdiği gözünden sakındığı kat kat kilitli yerlerde kasalarda sakladığı, takmaya kıyamadığı nadide mücevherleri, kirlenmesin diye hemen havalandırıp astığı pembe bluzu, hele o geçen yaz aldığı çok şık, bir o kadar havalı pahalı dış giyimi, daha tadilat yaptırtacaktı. Ya yeni ayakkabıları, rugan çantası, tatil planı da vardı. Şimdi ise geldi çattı veda vakti. Öpebilecek miyim çok kıymetlilerimi, gözümden sakındığım yavrularımı, kardeşlerimi veda edebilecek miyim bilinmez…
Zamansız zamanların ruhu örselenmiş eskimiş yıpranmıştı. Süzgün gözlerinden pıtır pıtır gözyaşları dökülüyordu. Belki nedamet, belki sevinç belki de hüzün girift iç içe duygular eskiyen zamanların taze duyguları, nerelerdesiniz beyaz atlı prensler atlara binip giden güzel insanlar, iyi insanlar ne çabuk gidiyorsunuz, benim için mi böyle, başkaları için de böyle…