Zümrüt göklerin çisil çisil gözyaşları
Gizemli simaların mehtabı
Tahta masada unutulmuş hatırsız kahveler,
Kafiyesiz yarım şiirler
Sevgi ve hoşgörü ikliminin meçhul kahramanları,
Güzellikler, sevecenlikler,
Güven, huzur, umutlar…
Arş-u alaya yükselen ulvi duygular
Neredeler?
Nereye dönsem kerbela, nereye dönsem riya
Nereye dönsem ızdırabı yudumlayan ilham avcıları,
Mutluluk cellâtları…
Kim dost, kim düşman
Nefesin âdeme üflenen ruhtu… Oysa…
Gönül ufukları taçlandırılmış şairler tarafından yazılan dizeler gibi sevgiler, gözlerimde hala pırıltılar, yarına dair umutlar… Biz hoşgörü ikliminin sevgi diyarının, dünyaya ısrarla her şeye rağmen sevgi taşıyan, sevgi dağıtan gönül sultanlarının torunları değil miyiz, değil miyiz ki şimdi neredeyiz?
Bu gün gibi hatırlıyorum. Çocukluk anılarımın en nadide eserlerinden olan Cennet mekân dedem. Geniş üzüm bağları, buğday, mısır, arpa, nohut sayılamayacak kadar toprak varlığı ve geliri olan insandı. Oralardan gelen üzümler, pekmezler, pestiller toplanır, özenle saklanır, diğer sebzeler kurutulur, kavurmalar hazırlanır, uzun kış gecelerinde kim yolda kalmış, kim misafir edilecek, kim açsa dedemin ve kıymetli evlatlarının sofrasında oturur yemeğini yer ve akabinde; gönül dolusu sevgi, saygı ve zarafet içerisinde karşılıklı bilgi alışverişinde bulunulur, İslam, tarih, ekonomi, ülkenin durumu ana tema olarak işlenir, Hadisler, Ayet-i Kerimeler paylaşılır, kitaplar okunurdu. Zaman zaman Kafkasya anılır, Çerkes adetleri konuşulur, akordeonlar çalınırdı. Ardından kar beyazı yataklar yorganlar serilir, sabah özenle hazırlanmış kahvaltı sunulurdu. Otel, misafirhane kavramları henüz hayatımıza girmemişti… Rahmetle minnetle sizi anıyorum Cennet mekân dedem, çimen yeşili gözlü, asil, gururlu, mağrur annem ve dayılarım. Nur içinde yatın. Sizin insanlığınıza, misafirperverliğinize bir daha rastlamadım. Hiç kimse siz olmuyor. Hiç kimse yerinizi dolduramıyor.
Gönül dolusu sevgi taşıyan, gönül insanlarıydınız. Şimdilerde bin bir yüzlü insanlar, her gün yeniden şaşırtılan ben… Bitti her tip, her cins gördüm, gerisi yok, bu son derken, yeniden hep yeniden, acı gerçeklerle burun buruna gelen ben!
Sevmekten, insanlıktan, hoşgörüden bıkıp usanmadan söz edeceğim ve elimden geldiğince sizin vasiyetlerinize uyacağım. Hz. Mevlana gönül zenginliğine önem vermiş, çözümlerin, huzurun kaynağı olarak o mübarek yapıyı görmüştür. Köşkler saraylar istemek ahmaklık, gönüllere talip olmak ise zenginliktir.” ‘’Kalpten kalbe yol vardır. Kardeşlikte! Düşmanlıkta! Bu gizli yoldan geçer… Izdıraplar, insanı güzelleştiren, özelleştiren olgunlaştırandır” der…
Nice Karunlar, firavunlar, dünya malını elinde bulunduranlar, kindarlar, kibirli kahramanlar, zamanın sahte kahramanları, bileğine yüreğine güvenenler, kendisini peri masallarının kahramanı zannedenler, güçlü yöneticiler, kudretli idareciler unutuldu gitti… Arkalarında amel defterlerini açık bırakacak bir eser veremeyenlerin adı sanı anılmaz oldu. Çocuk torun torba ve varlıklar, köşkler saraylar ne yazık ki işe yaramadı… Yaramayacak da….
Fakat gönül sultanları dünya durdukça anılacaktır. Nesilden nesile iyilikleri, güzellikleri, hoşlukları, verdikleri eserler hatırlanacak, anlatılacak, anlatılacak…anlatılacaktır….