İki çocuklu bir aile hafta sonunu piknik yaparak geçirmeye karar veriyor. Piknik yerine vardıklarında anne yemeği hazırlarken, çocuklar babalarıyla birlikte yürüyüşe çıkıyor. Uzun bir yürüyüşten sonra oldukça yorulan küçük çocuk, yalvarırcasına bakan gözlerle, "Babacığım çok yoruldum. Lütfen beni kucağında taşır mısın?" diyor. Baba; "Ben de yorgunum oğlum"' der demez çocuk ağlamaya başlıyor. Baba tek kelime etmeden ağaçtan bir dal kesiyor. Dalı bıçakla biçimlendirip, çocuğa zarar vermeyecek biçimde yontuyor. Sonra dalı oğluna veriyor. "Al oğlum, sana güzel bir at" diyor. Çocuk sevinçle dal parçasından yontulmuş ata biniyor ve sıçrayarak, babasını ve ablasını geride bırakarak, annesinin yanına doğru gitmeye başlıyor.
Baba gülerek kızına: "İşte yaşam budur kızım. Bazen zihnen ya da bedenen kendini çok yorgun hissedeceksin. İşte o zaman kendine değnekten bir at bul ve neşe ile yoluna devam et. Bu at bir arkadaş, bir şarkı, bir çiçek, bir şiir ya da bir çocuğun tebessümü olabilir." Diyor…
Değnekten atınız hiç eksik olmasın diyerek devam ediyorum…
Genç kız geniş şezlonga uzandı, esnedi, tebessüm etti, güller açtı gül yüzünde. Anlattı… Anlattıkça açıldı. Uzun uzun daldı. Kimi zaman anlattı… Beynim dedi, bir türlü frekans tutmuyor. Hışır hışır eski tip radyolar gibiyim şuan.. Öyle yorgun, öyle bıkkın, öyle yetersiz hissediyorum, okuyorum, çok okuyorum. Okudukça ne kadar az şey bildiğimi, ne kadar cahil olduğumu anlıyorum. Dedi usul usul… Bir şeyler var eksik olan, bir türlü yerli yerinde olmayan bir hata var. Bende de olabilir, dostlarımda da olabilir. Bıkkınım, çaresizim diyorum. Enerjim yok diyorum. Bir anda bir mucize oluyor, yıldızlara değecek duruma geliyorum. Bir enerji yükleniyorum, kendimde şaşıp kalıyorum. Adeta değnekten atın üzerindeyim diyorum. Kah neşeli, kah hüzünlüyüm. Kah aşk doluyum, kah sitemler ikilemler içindeyim. Hayatın kendisi böyle değil mi? Hayat sadece bana mı böyle görünüyorsun? Bazen dikenlerini bazen güllerini açtırıyorsun… Ahhh çok yaşamışım gibi çok uzun bir hayatım olmuş gibi hissediyorum. Oysa geriye dönük baktığımda bir arpa boyu yol gitmişim. Başarılısın diyorlar. Ben neyi başardım ki!
Daha nereden gelip nereye gideceğim kavramını tam kestiremiyorum. Aman Allah’ım sınavdayım ben. Yazılı kâğıdım ne durumda. Ya unuttuğum hatalarım varsa diyorum, günahlarım diyorum, sonra bir inşirah ferahlığı kaplıyor. İçimi tövbe kapıları duruyor, umut kapıları duruyor, dost gerçek dost duruyor, yanı başımda bana benden daha yakın. Gel her ne yapmış olursan gel af dile diyor. Hala anlatıyorum. Anlattıkça coşuyorum. Ben miyim bu dereden tepeden akortsuz akordeon gibi ses çıkartan ben miyim? Kimi zaman burun kıvırıyorum en güzel şeylere.. .Hayat bu değil mi zaten?
Dost dediğimiz insanlar diyorum dar gününde. Zor gününde elinden tutan, yanımızda olan olması gereken, gönlümüze dokunan, yüzümüzde güller açtıran tarütaze bir nefes gibi hayatımıza dokunan mucizeler değil miydi?
Gözlerimiz şöyle bir kapatsak içsel bir seyahate çıksak. İşte bu minik bebek, mırıl mırıl yumuk yumuk o ben değil miyim? Bir melek var yanı başımda ismi ismi neydi? Ay, bak işte annem ilk dostum, ezeli ve ebedi dostum gerçek sevenim. Durun durun! Kıvır kıvır sarı saçlı ela gözlü, zarif duruşlu, ipek dokunuşlu ceylan bakışlı minik kız. Kim acaba? Bana dokunuşu, bakışı, sıcak sımsıcak elleri. Adeta korkarcasına, bir hazineye, mucizeye dokunurcasına, usul usul incitmekten çekinerek dokunan eller. Evet ya neden bilemedim abla. O benim anne yarım. O da dost, gerçek dost… Sonra büyüyorum gün geçtikçe bir adam beliriyor gözlerimin önünde, özü sözü bir mert delikanlı denen cinsten. Düzgün ekmeğinin peşinde. Herkes ona minnetle, sevgiyle bakıyor. Bu benim babam olmalı. Ne kadar da güçlü görünüyor. Dağ gibi. Galiba seviyor beni. Ama candan öte can gibi açıkça değil, bakışları kartal gibi ve dostuna dost düşmanına korku salan cinsten. İlk arkadaşlarım… Bu yazı çok uzayacak. Başka bir sayıda devam edelim isterseniz. Kimi dostlar içimizde iz bıraktı. Kimisinin adını, sanını hatırlayamıyorum. Silik soluk siluetler geçiş yapıyor. Ne çok öldürdüklerim var içimde. Adeta bir kabristan mı ne? Gönlüm hayır olamaz. Gönlüm canlı, diri seviyorum dostlarımı, çok seviyorum hayatı ve sizleri....